Memleketine gidip dönmek üzere kendilerinden izin isteyen talebesine, birkaç gün daha beklemesini buyurdu hazret.
Ölüm meleğinin, onu sonsuz vuslata erdirmek için, birkaç gün içinde ziyaretine geleceği kalbine ilham olunmuştu ve bu yüzden sevdikleri öğrencilerinin de yanlarında kalmasını arzu etmişlerdi. Lakin talebesi isteğini yineleyince, izin verdiler.
O sırada ağızlarından ‘’sen nerede, biz nerede, ilkbahar nerede’’ mısrası döküldü.
İmam-ı Rabbani, bu sözlerinden birkaç gün sonra vefat etti.
Dev bir yürekti O’nunki. Hakkın rahmetini uman her fani için örnekti hayatı. Din düşmanı, sapık fikirli, bozuk inanışlı fitnecilerle mücadele ederek insanları hak yoluna çağırmakla geçen çileli ve hakikatli bir yaşamdı.
Hicri ikinci bin’in yenileyicisi, ilim güneşi, üstün hal ve makam ehli, Mürşid-i Kamil İmam-ı Rabbani ile başladık yazımıza.
Dünyayı ayakları altına almış bu büyük zatın hayatına dair yazmaya başladıktan sonra dünyaya dair yazmaya devam etmek zor olsa da belki düşüncelerimiz hayra vesile olur umuduyla Büyük İmam’ın fitnecilerle* yaptığı mücadeleden feyz almaya ne kadar da ihtiyacımız olduğunu anlatmaya gayret edelim:
Şayet yetkili makamlarda, küçük çıkarların (ben merkezli ve dünyaya dair her çıkar küçüktür) ve küçük hesapların (nefsani ve kısa vadeli her hesap küçüktür) insanları var olursa, o makamlar küçülür.
O makamın dağıttığı sosyal prestijden nasiplenmek uğruna kim gayret gösterirse o insanlar da küçülür.
Milletimize ve insanlığa hayırlı işler, gelecek nesillere faydalı icraatlar yapmak şöyle dursun tam tersi fitneye sebep olurlar.
Toplumun inançlarında anormalleşmeler, düşüncelerinde travmalar yaşanır. Yanlışlar doğru, doğrular yanlış gibi algılanmaya başlanır. İyiler kötü, kötüler iyi bilinmeye başlanır.
Ve eğer o memlekette, fitneyle mücadele edecek alimler/aydınlar/sanatçılar/siyasetçiler yoksa, yetersizse ya da neme lazımcıysa milletin direnç gücü kırılır.
Anadolu toprakları 1000 yıldır fırtınalar görmüştür, müfsitler görmüştür, hainler görmüştür lakin günümüzdekiler kadar çok yönlü ve sinsi olanlarını görmemiştir.
Peki, nerededir bizim din alimlerimiz, sosyologlarımız, tarihçilerimiz ezcümle nerededir fitne ateşini söndürecek ilim adamlarımız?
Her gün ekranlardan fitne saçanlara karşı tokat gibi cevaplar vermedikten sonra neye yarar sahip oldukları ilimler?
Resul-u Ekrem Efendimizin ‘’faydası olmayan ilimden Allah’a sığınırım’’ hadis-i şeriflerinde işaret buyurdukları türden faydasız ilim sahipleri ile fitnenin önü nasıl alınabilir?
Fitne günlerinin gelmesi basiretli devlet adamlarının, namuslu alimlerin, samimi ve akıllı vatanseverlerin azlığındandır.
Fitnenin defolması ise ancak bu azlığın çokluğa dönmesiyle mümkün olur.
Allah azımızı çok, fitnemizi def etsin inşallah.
SELAM DOĞRU YOLDA GİDENLEREDİR.
* Fitne: Fitne kelimesinin Arapçadaki aslı ‘’fetn’’ dir. ‘’Fetn’’ altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak için onları ateşte eritmek demektir. Fitne kelimesi sözlükte, deneme ve imtihana tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme gibi anlamalara gelir. ‘’Fitne’’’ kelimesinin bunlardan başka, küfr, azgınlık, sapıklık, günah, ayrılık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırma, kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan çıkarma, birbirine düşürme, çekişme, zulüm, baskı, karışıklık ve kalbin bir şeye fazla meyletmesi gibi manaları da vardır.