Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son derece önemsediğim bir kararı vardır. 8 Temmuz 1986 tarihli bu karar Avusturyalı gazeteci Peter Lingens’in başvurusu üzerine verilmiştir.
Devrin Avusturya Başbakanı hakkında yapmış olduğu ağır eleştiri nedeniyle hakkında dava açılan ve sonunda para cezasına mahkum edilen Lingens, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’e başvurmuştur. Lingens’i haklı bularak Avusturya Devletini tazminata mahkum eden AİHM’in -benim de son derece önemsediğim- temel gerekçesi şudur:
‘’Bir siyasetçiye yöneltilen eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır’’
AİHM, daha sonra da benzer başvurularda verdiği kararlara emsal teşkil eden bu içtihadı ile siyasetçiler için yüksek bir standart ortaya koyuyor ve demek istiyor ki: Sizler, yani siyasetle uğraşanlar, siyaset alanına dahil olmakla peşinen gazetecilerin ve halkın denetimini kabul etmiş sayılmaktasınız. Bu kabulle birlikte artık özel şahıslar için hakaret teşkil edebilecek kimi ifadeler sizin için eleştiri sayılacaktır. Zira sizler halkı yönetmeye talipsiniz. Şu halde halkın sizler hakkındaki kanaatlerine saygı duymak zorundasınız.
Siyasetçilerin, halkın denetimini peşinen kabul etmiş olmaları, söylemleri ve eylemleri ile halkı ikna etme zorunluluğunu beraberinde getirmektedir. Çünkü siyasetçi halkı/ülkeyi yönetmeye taliptir ve bunu gerçekten hak ettiği hususunda ikna edici olmalıdır.
Bu anlamda siyasetçilerin ‘’halk bizi anlamıyor’’ şeklinde bir yaklaşıma sahip olması siyasetin gerçeklerine aykırıdır. Bir bakkallın, kendisinden değil de komşu esnaftan alışveriş yapan mahalle sakinlerini anlayışsızlıkla suçlaması nasıl beyhude bir halse, kendisine oy vermeyen halkı suçlayan siyasetçi de aynı beyhude hal içerisindedir.
Halk sizi anlamıyor ise, söylemleriniz ve eylemlerinizle halkı ikna edememişsiniz demektir. Halkla aranızda güven ve ikna sorunu vardır. Çünkü, meselelerine çözüm bulmayı vaad ederek yönetimine talip olduğunuz halkla, sandıkta oy kullanan halk aynıdır. Seviyesi, anlayışı, ikna eşiği bellidir ve sizin bu gerçekleri peşinen kabul etmiş olduğunuz varsayılmaktadır.
Halkı suçlamak oy kazandırmaz. Halkı ikna etmek zorundasınız. Bu nedenle siyasal yöntemlerinizi ikna odaklı dizayn etmeli, bu yolda size katkı sunacak tüm güç kaynaklarından azami verimle yararlanmasını bilmelisiniz.
Yoksa her seçim sonrası bahane anlatır durursunuz!
SELAM DOĞRU YOLDA GİDENLEREDİR.