‘’Beni Hz. Hüseyin’in türbesinin giriş kapısına gömün; her gelen üzerimi çiğnesin. Kerbela’nın acısına ancak böyle teselli bulurum.’’ (Şair Fuzuli’nin son isteği)
Yeryüzü’nün en matemli toprağı Kerbela’dır. Çünkü Kerbela, peygamber efendimizin torunu, cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin’in şehit edildiği topraktır. O kapkara günden bu güne dökülen gözyaşı hiçbir fani için dökülmemiştir –dökülemez- ve hiçbir fani için bu kadar ah edilmemiştir –edilemez-.
Hicri 61 yılında, Bağdat’ın 100 km. güneybatısında bulunan Kerbela’da yaşananların elemi, aradan geçen 13 asra rağmen, tazeliğini muhafaza ediyor. Her 10 Muharrem’de bütün Müslümanların yürekleri yeniden, yeniden, yeniden dağlanıyor.
Alemlerin efendisi, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ‘in dar-ı beka’ya intikal buyurmalarının ardından sırasıyla Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali halife SEÇİLMİŞLERDİ.
Hz. Osman’ın isyancılar tarafından şehit edilmesinden Hz. Ali’yi sorumlu tutan Şam Valisi Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmeyip halifeliğini ilan etti. Bu isyanın arka planında, Muaviye’nin Beni Ümeyye’ye (Emevi ailesine) mensup oluşu ve Beni Ümeyye’nin, Hz. Ali’nin mensup bulunduğu Haşimoğulları ile aralarında İslam öncesine dayanan çekişmelerin olması yatmaktadır.
Cemel vakası, Sıffın savaşı, Hakem olayı, Nehrevan savaşı Müslümanlar arasındaki ayrılıkların kanlı hesaplaşmalara dönüşmesine ve fitnenin derinleşmesine sebep oldu. Hz. Ali’nin hariciler tarafından şehit edilmesinin ardından İslam devleti’nin kontrolünü ele geçiren Muaviye, hilafeti Emevi Hanedanlığına dönüştürmek arzusundaydı. Bu arzusu doğrultusunda, vefatından sonra halifeliği oğlu Yezid devraldı.
Hilafetin hanedanlığa dönüştürülmesine karşı çıkarak Yezid’e biat etmeyen Hz. Hüseyin, Kufe’liler tarafından ısrarla bu şehre davet edilmiş ve hazin ölümüyle neticelenen Kufe yolculuğu sırasında, Kerbela’da, Yezid’in adamları tarafından şehit edilmiştir.
Hz.Hüseyin’in tavrı zulme karşı duruşuyla alakalıdır. Dedesi Resul-u Ekrem, vefatından sonra halife olacak kişinin istişare ile seçilmesini buyurmuş idi. Biricik torunu Hz.Hüseyin de bu Muhammedi ilke üzerine tavır geliştirmişti.
Kerbela hadisesinin İslam toplumunu derinden etkilediği malumdur. Müslümanların bu hazin hadiseyi ne şekilde değerlendirdiğini şu tespitle netleştirebiliriz:
Başta Anadolu ve Rumeli olmak üzere bütün İslam coğrafyası üzerinde ismi Yezid olan bir kişiye bile rastlamanız mümkün değildir.
Bu durum Müslümanların Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi ile neticelenen Kerbela hadisesine nasıl baktıklarını ortaya koymaktadır. Müslümanlar asırlardır Yezid’e lanet etmekteler.
Bu satırların yazarı fakir gibi her Müslüman, Kerbela’da Hz.Hüseyin’in yanındaki 70 kişiden biri olmayı ve onunla can verebilmeyi gönülden diler. Dilerler ki, keşke o mübarek toruna atılan oklar bize gelseydi, keşke ona değen kılıçlar bizi kesseydi. Yüz canımız olsaydı keşke de dirildikçe onu savunurken tekrar tekrar ölebilseydik.
Yaşadığımız müddetçe her susadığımızda O gelecek aklımıza, her ağladığımızda aslında O’nun için ağlıyor olacağız.
Ve bu yalan dünya durdukça Hz. Hüseyin’in yasını tutacağız.