2011 seçimleri öncesi MHP’ye yapılan kaset operasyonları sırasında yazdığım yazımı yeniden paylaşmak istiyorum. Yazının tarihi 22 Mayıs 2011’dir.
"Dostun ayağına turab, toza kurban oluyum
Varımda o yoğumda o, aza kurban oluyum
Aşk ehlinin sofrasında tuza kurban oluyum
Namertlerin sofrasında bala mihnet eylemem"
Sefai
22 Ağustos 1514 günü Çaldıran’a gelen yorgun Osmanlı ordusunun karşısında, ovaya çoktan yerleşmiş ve savaş düzeni almış Safevi ordusu durmaktaydı.
Sayıca ve teknik imkanlarca Safevi ordusundan üstün olan Osmanlı ordusu’nun zayıf yönü, uzun süredir seferde olmanın verdiği yorgunluktu.
Safevi komutanlarından bazıları, Şah İsmail’e, Osmanlı’nın yorgunluğundan istifade ile, savaş düzeni almadan baskın şeklinde saldırmayı önerdiler.
27 yaşındaki Şah İsmail’in verdiği cevap, büyük bir hükümdara ve şanlı bir cengavere yakışır cinstendi: ‘’Ben harami değilim ki, kervan yolu keseyim’’
‘’ Kazanmak için her yol mübah ‘’ fırsatçılığını reddeden Şah İsmail, ertesi günü bekledi. Osmanlı Ordusu savaş düzenini alıncaya kadar saldırıya geçmedi.
Elinde kılıcı ile bizzat çarpıştığı savaşın sonunda Şah İsmail yenildi.
Ama, 497 yıl sonra bugün, bu satırların yazarı tarafından, mertliği övülüyor.
Çünkü mertlik Türkler’in en değer verdiği özelliktir.
Türkler’in savaş kaybettiği olmuştur ancak mertliklerini kaybettiklerine asla şahit olunmamıştır.
Ne yazık ki, günümüz Türkiye’si namertçe gelişmelere sahne oluyor.
Kimliklerini gizleyen bir takım kişiler, elde ettikleri mahrem görüntüleri yayınlıyorlar.
Dinimizde, bırakınız ayıp araştırmayı, ayıba sevinmek dahi HARAM kılınmışken,
Ceza Kanunumuzda, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek SUÇ sayılmışken,
Bu kişiler hala faaliyetlerine devam ediyorlar, yakalanamıyorlar, yargılanamıyorlar.
Öylesine fütursuzlaşıyorlar ki, MHP Genel Başkanı’nı tehdit etme cüretini dahi gösteriyorlar. ‘’ İstifa etmezsen başka görüntüler yayınlayacağız ‘ diyorlar.
Açıklamalarında, MHP’nin bazı üst düzey isimlerinden ‘’arkadaşlarımız’’ diye bahsederek, onları da zan altında bırakıyorlar.
42 senelik mazisi olan bir camiayı, paranoyak hale getirmeye ve birbirine düşürmeye çalışıyorlar.
Ve daha da vahimi, bu alçak şantajcılar, açıklamalarının altına ‘’Başbuğ’un Ülkücüleri’’ diye imza atıyorlar.
Yani hem röntgenciler, hem şantajcılar hem de ülkücü olduklarını söylüyorlar.
Bunların ülkücü olduğuna kimse inanmadığı ve bu kasetlerin ülkücü hareketin düşmanları tarafından servis edildiği herkes tarafından anlaşıldığı için ülkücülük vurgusu yapmaya, hedef şaşırtmaya çalıştıkları apaçık anlaşılıyor.
Siyasetin bu kadar çirkefleştiği, bu denli iğrençleştiği ortamda, birileri pusuya yatmış, ellerini ovuşturuyor.
Türk siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyen karanlık güçler, din, iman, ahlak, edep tanımıyor.
Hiç bir makam, mevki ya da menfaat bu ölçüsüzlüğü mazur gösteremez, meşrulaştıramaz.
Böyle siyasi rekabet olmaz, böyle siyasi mücadele olmaz, böyle siyasi kavga olmaz.
Bu topraklarda, rekabetin de, mücadelenin de ve hatta kavganın da bir adabı vardır.
Bu millet, mert düşmanı namert dosta üstün tutar.
Ey düşman,
Düşmanlık yapacaksan da mertçe yap!
SELAM DOĞRU YOLDA GİDENLEREDİR.