Şehirdeki on binlerce apartmandan her hangi birinde, çift camlı, ısı ve ses yalıtımlı pencerelerini hiç açmadan yaşayanlara sorsanız; gökyüzü onlar için sürekli izledikleri betonarme manzaradan ibarettir.
Kendini salt maddeci aklın sınırlarına mahkum edenler, kapalı pencerelerinden gökyüzünü izlediklerini sanan bedbahtlar gibi; yaşadığı toplumun ve bütün bir insanlığın yüksek değerlerini algılamada/anlamlandırmada katılığa ve sığlığa mahkumdurlar.
Oysa ki insan, ‘’eşref-i mahlukat’’ yani yaratılmışların en şereflisi olarak; kutsal değerlerle donatılmıştır. Bu yüce değerleri gün yüzüne çıkarabilmesi, varoluş gayesini düşünüp, sorgulayıp; zamanı, mekanı ve hayatı kendi içsel derinliğinin sonsuz zemininde tefekkür etmesiyle mümkündür. İnsan ancak bu sayede arınabilir, yükselebilir ve ancak bu sayede tam manasıylaözgürleşebilir.
İnsani değerlerimizi her türlü baskı ve endişeden uzakta yaşamak, korumak ve geliştirmek hakkıdır özgürlük.
Adı ne olursa olsun, insanı köleleştiren her türlü monark, sınıf, düzen, ideoloji özgürlüğün düşmanıdır.
Özgür insan ne sermayenin, ne emeğin, ne de devletin kölesi olmayan insandır.
Özgür insan yalnızca ve yalnızca Allah’a kul olabilen insandır.
Bireysel özgürlüklerin yaşanması ve korunması için toplumsal özgürlük kavramına ihtiyaç vardır.
Toplumsal özgürlüğün kaynağı ise, toplumun özündeki derinliktir. Toplumun özü, dili, inançları, gelenekleri, kültürü, estetiği, sanatı, edebiyatı, mimarisi, ortak üzüntüleri, ortak sevinçleri, ortak hafızası ile o topluma has değerlerdir.
Toplumu bir arada tutan müşterek yaşama isteği, birlik ve beraberlik duygusudur.
Bu kutsal değerlerin korunması ve geliştirilmesi önündeki en küçük engel bile o toplumun özgürlüğüne karşı bir saldırıdır.
Toplumsal yapıyı aşındırmaya, kutsal vatan topraklarını bölmeye, binlerce yıldır süren birlik ve beraberlik duygusunu bozmaya yönelik her türlü tehlike karşısında toplum kendini ve özgürlüğünü korumak için gereken tedbirleri hep birlikte alır/almalıdır.
Büyük Türk Milleti tarihte kurduğu devletler ve meydana getirdiği köklü medeniyetlerle insanlığın yüz akı olmuş; gittiği coğrafyaları adalet ve özgürlük güneşiyle ısıtmıştır. Ne kendi özgürlüğünden taviz vermiş ne de hakimiyeti altındaki milletlerin özgürlüğünü yok etmiştir. Onların kendi dillerine, inançlarına, kültürlerine geleneklerine saygı duymuştur.
Batı tarihi incelendiğinde görülecektir ki, batı kolonyalisttir, pragmatisttir, kapitalisttir. Batı, kendi dışındaki milletleri ‘’öteki’’leştirip, barbar damgasını, gayrimedeni damgasını, ‘’kendi kendini yönetemez’’ damgasını bir çırpıda vurur, işgali ve sömürgeleştirmeyi katı rasyonel aklıyla meşrulaştırır.
Oysa Türk – İslam Medeniyeti 1000 yıldır Anadolu’da ve gittiği her yerde insan sevgisinin, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasının en çarpıcı örneklerini vermiştir.
Türk Milleti olarak batıdan özgürlük kriterleri ithal etmeye ihtiyacımız yoktur. Özgürlüğün anlamını ve nasıl korunup geliştirileceğini köklü medeniyetimizin derinliklerinde bulacağımız açıktır. Bu da fikirde, sanatta ve siyasette özümüze dönmekle olacaktır.
Özgürlüğün resmini görmek isteyenler, Türk tarihine bakmalıdırlar. O resim Türk Milletinin özünden çıkan yiğit eller tarafından çizilmiştir ve ilelebet özgürlüğün ne demek olduğunu dünyaya göstermeye devam edecektir.