Merhabalar efendim, sizleri farklı bir yolculuğa çıkarıp, doğup büyüdüğüm evimize götürmek istiyorum.

Geniş bir avlu içerisinde, kireç badanalı küçük evimize davet ediyorum hepinizi.

Kızamık salgının olduğu dönemlerde çok hastalanmıştım. Ateşimin çok yüksek olduğu bir gün de babam bir elinde kızamık şekeri, diğerinde küçük bir radyoyla gelmişti.

Eğer yemek yersen bu radyo bizim olacak, yemezsen aldığım yere geri götürcem dedi tabi yüksek ateşimi düşürmek amacıyla bolca sürülen sirke ve ispirto kokularıyla yine yiyememiştim ama radyomuz vardı…

Genel kültürümüzün merkezi olan radyoda dedem haberleri, babam maçları kaçırmazlardı.

Ablamla ben, tüm proğram akışlarını bilir, mümkün olduğunca da takip ederdik. Bu radyonun müzik kulağımızın gelişmesinde çok rolü olmuştur.

Ekmek teknesi olan kamyonumuz arızalanmamışsa babamın işleri rast gitmişse hiç kapanmazdı radyomuz. Evde bir sessizlik hakimse, bazı şeylerin ters gittiğini radyonun açılmamasından anlardık. Ailemizin bir ferdi gibiydi, dünyaya açılan kapı rolündeki radyo.

Bu satırları yazarken bile özlüyorum PHİLİPS marka o sihirli kutuyu.

Cuma sabahları saat 7 de başlayan halk hikayeleri hiç kaçırılmazdı. Okula gitmek için hazırlanırken dinlediğimiz ilk cümle  dinleyenler dinleyecekler sağ olsun…Hikayedeki kapı gıcırtıları rüzgar uğultuları, yağmur şıpırtıları, hayvan seslerine karışan konuşmalardaki şivelerini, bilge dedenin nasihatlarını evimizdelermiş gibi hissediyorduk.

7.30 da başlayacak haberlere kadar merakla misafir ederdik Halk Hikayelerini.

Her gün saat 10 da yayınlanan ARKASI YARIN başlayana kadar bize düşen işleri bitirirdik. Ablam bulaşıkları yıkar, bende avluyu süpürürdüm.

Nefes nefese kucağımıza aldığımız radyodan dün yarıda kalan konunun devamını dinlerdik.

Resmen bir okul gibi eğitirdi o proğramlar. Kelime hazinemiz gelişir, onlar gibi cümleler kurmaya gayret ederdik. Hikayelerdeki olaylardan ders çıkarır, zaten tertemiz olan hafızalarımıza kaydederdik.

Çarşamba akşamları saat 21 de başlayan radyo tiyatroları efsaneydi. Başlangıç müziği o günkü gibi duruyor kulaklarımda. Gerilim temalı oyunları dinlerken heyecandan titrerdik.

Nasıl da güzel seslendirilirdi tüm oyun bizim sahneleniyormuş gibi dikkat kesilirdik.

Seslendiren sanatçıları ezberlemiştik.

Efekt, Korkmaz Çakar

Seslendirenler, Tomris Oğuzalp, Semih Sergen, çocuk oyuncu Toprak Sergen aklımda kalan isimlerdi.

Keyifle dinlediğimiz radyo tiyatrolarında katilin kim olduğu yorumlarını yaparken çok azar işitmişizdir.

Şu satırları yazarken bile o günleri tekrar yaşadım mutlu oldum yüzüme kocaman bir tebessüm yerleşti.

O zamanlar hayat şöyleydi, ya da şimdilerde böyle kıyaslamasını yapmak niyetinde değilim.

Biliyorum ki, her zamanın kendine özgü zorlukları da güzellikleri de vardır. Yaşanması gerekenler yaşanıyor ve geçiyor. Önemli olan ayrıntılardaki güzellikleri yakalayabilmek, yarım asır sonrasında bile tatlı bir huzur duyabilmek.

İçindeki çocuğun neşesini, coşkusunu küllendirmeyenlere selam ve saygılarımla.

Kadriye Başkaya Kurtuluş

5/6/2024

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner44

banner43