Çekmeköy Haber
2024-07-02 11:34:00

Sinema Maceraları

Kadriye Başkaya Kurtuluş

02 Temmuz 2024, 11:34

SİNEMA MACERALARI

Merhabalar efendim, bugün farklı bir anıyla geldim karşınıza. Bulunduğunuz atmosferden biraz uzaklaştırmak istiyorum izninizle.

Herkesin kendi yağıyla kavrulduğu, sakin ve huzurlu bir Anadolu şehrindeki mahalle sinemasına götürmek istiyorum sizleri.

Sokağımızın sonundaki ilkokulumuzun kocaman bir avlusu vardı. Girişte sol tarafta hizmetli lojmanı, en son tarafta ise bir bölümü okul kantini olan sinema salonu vardı. Okuldan öte anlamlar da taşıyan çok amaçlı kullanımı mevcuttu.

Yerine göre görme engellilerin konser salonu, yerine göre nişan ve düğünlerin yapıldığı mekan, hafta sonlarında ise sinema olurdu. Sinemayı da kantini de okulun temizlik görevlileri olan karı-koca işletirlerdi. Film tanıtımları perşembe gününden başlardı. Film afişinin asıldığı bir pano ile sokak sokak gezerler, oyuncuları ve filmin konusunu tanıtırlardı.

Hafta sonları ikna turlarımız başlardı.

-“Anne çok acıklı (dramatik) film gelmiş, FATMA GİRİK başrolde noolur gidelim hadi annee” diyerek ısrar ederdik. Biraz isteksiz gibi görünseler de razı olurlardı. Genellikle ekonomik sebeplerden gidemeyen komşular da kendi aralarında anlaşarak biletlerini alıverirlerdi. Çok sıradan bir şeydi, kimse kimseye üstünlük sağlamazdı.

Cümbür cemaat gidilerek izlenen filmlerin yorumları ve nasihatleri günlerce sürerdi.

O zamanlarda sinema kültürü vardı. Herkes giyimine kuşamına dikkat ederdi. Genç kızlar saçlarını akşamdan bigudiyle sarar, makyajlarına özenir, topuklu ayakkabılarını giymiş olarak, koltuklarının altına aldıkları sinema minderleriyle yola koyulurlardı. Sinema minderi kültürü vardı ahşap sandalyelerin ebatlarında dikilmiş küçük minderlerle gitmek ayrıcalıktı.

Girişteki kantinden sade gazoz ve ay çekirdeğini alanlar daha bir havalı yerleşirlerdi minderlerine.

Nihayet ışıklar sönüp film başlayınca her karesini yaşayarak, duygudan duyguya geçerek izlerdik. Biraz cızırtılı seyrettiğimiz yetmezmiş gibi arada bir film de kopardı, sıradan gelirdi yadırgamaz beklerdik eklenmesini.

O günlerde sinemaya gitmek ayrıcalık olduğundan köyden gelen eş dost da sinemayla tanıştırılırdı. Yine coşkuyla gidilen sinema günlerinin birinde, köyden gelen 70 yaşlarındaki akrabamızı da götürmüştük. Ömründe ilk defa sinemaya gelen teyze filmi izledikçe tedirgin oluyor sağa sola dönüp, beyaz tülbentiyle yüzünü gözünü saklıyordu.

Öyle bir sahne geldi ki, esas oğlan sevdiği kıza sarılacakken teyze elindeki sade gazozu öne arkaya sallayarak küfür etmeye başlamasın mı, film olduğunu anlatana kadar, gazozla ıslananlar hafiften kızsalar da atılan kahkahalar ortamı yumuşatmıştı.

Film aralarında kantine giden delikanlılar ve genç kızlar için buluşma, mektup alıp verme imkanı da sağlardı. O zamanların sosyalleşme alanlarıydı sinemalar.

Şehrin merkezindeki sinemalar çok güzeldi. Ses sistemi harikaydı ve rahat koltukları da numaralıydı üstelik. Yeni çıkan filmler önce KILIÇOĞLU sinemasına gelirdi, o sinemada film izlediğimiz de olurdu. O kadar saf ve temiz çocuklardık ki, izlediğimiz filmleri içselleştirirdik. Mesela EROL TAŞ hep kötü karakterlerde oynadığından gerçek kişiliği de öyle zannederdik.

Askerliğini İstanbul da yapan abim, EROL TAŞ ile tanıştığını ve çok iyi birisi olduğunu söylediğinde çok şaşırmıştık.

Nadiren de olsa gittiğimiz yazlık sinemalarından bahsetmemek olmaz. Sıcak yaz günlerinde havanın kararması beklenirken hoparlörlerden yankılanan müzikler efsaneydi.

Behiye Aksoy’un “Yalan dünya her şey bomboş hancı sarhoş, yolcu sarhoş” şarkısının coşkusuyla herkes mest olurdu.

Belkıs Özener’in “Sevemedim Kara Gözlüm” şarkısını da “Benim gözüm sende” şarkısını da delikanlılar sevdiklerine hediye ederlerdi.

Yazlık sinemalar aynı zamanda çoğu kişinin ekmek kapısıydı. Seyyar köfte arabalarından yayılan kokularla girerdik sinemaya. Boyunlarına astıkları kayışın taşıdığı bir tarafı derince olan sandıklarda satılan Alaska- Frigo dondurmacıları kova içine koydukları gazozlarla dolaşanlar takip ederdi. Ay çekirdekçiler ve süt mısırcılar da olmazsa olmazlardandı.

Harçlığımız sınırlıysa süt mısırla dondurma arasında tercih yapardık. Yazlık sinemaya gitmek dondurma ya da süt mısır yemek demekti .

Nihayet hava kararıp satıcılar da el etek çektiklerinde film başlardı. Film başlardı da benim göz kapaklarım ağırlaşırdı. İlk sahnelerini izledikten sonra abimin “hadi gidiyoruz uyan” sesini duyardım. Çocukluğumda gittiğim yazlık sinemalardaki hiçbir filmi sonuna kadar izlediğimi hatırlamıyorum.

Bu sinema serüvenleri hayatımıza çok şeyler katmıştı. Sıraya girip bilet almak, sesimizi yükseltmeden konuşmak, bir şeyler yiyip, içerken şapırdamamak ve üslubumuza dikkat etmek gibi. Sinema dünyaya açılan kapımızdı.

Siyah beyaz televizyonların yayına başlamasıyla beraber, annelerimizi ikna turlarımız da azalmıştı. Ulaşılması zor olan TV bizim evimize erken gelmişti. Salı ve Cumartesi günleri yayınlanan Türk filmleri bizim evimizi ufak bir sinemaya çeviriyordu. Film bitip de İSTİKLAL MARŞI okunup BAYRAĞIMIZ göndere çekilinceye kadar da beklerlerdi.

Her dönemin, her yaşın kendine özgü anıları vardır. Hatırladığımızda tebessüm ettiğimiz, ayrıntılarla mutlu olduğumuz iyi ki dediğimiz günler biriktirmeniz dileğiyle.

Kadriye Başkaya Kurtuluş

02.07.2024

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.