Çekmeköy Haber
2025-01-08 12:06:29

Yeni Yıla Girerken

Kadriye Başkaya Kurtuluş

08 Ocak 2025, 12:06

Ömür defterimizin 2024 sayfasının son satırlarından merhaba. Hayat ağacımızın bir dalı daha yerini yeşerecek yeni filizlere bırakmak üzere.

Bu son günlerini yaşadığımız yıl da ne umutlar ve hayallerle gelmişti. Kim bilir kimler çok mutlu olurken kimler de ne sınavlardan geçip mutsuz oldular.

Sığınacak limanlarımız olan evlerimizin ocaklarında pişen yemekler bazılarına şifa ve enerji olurken, bazılarının da gözyaşlarına katık oldu.

Kısacası giden yılların ya da gelecek yılların da pek bir hükmü yok. Sadece takvimlerdeki rakamlar zaman dilimini gösteriyorlar.

Bu yeni gelen seneler hiç kimseye altın tepsi içinde mutluluk sunmuyor. Ya da hüzünleri zorla vermiyor, kabul ettirmeye de uğraşmıyor. Kendi tercihlerimiz ya da gayretsizliklerimizden doğan olumsuzlukların, mutsuzluklarımızın faturasını yıllara kesmek anlamsız olur.

Televizyonlarda yeni yılın ilk doğan bebeklerini, onları ziyaret eden yetkililerin taktıkları altınları her yıl izleriz. Siz hiç duydunuz mu ya da gördünüz mü bu yıl vefat eden son kişinin haberlerini? Ben hiç görmedim.

Hayatın ta kendisi bu işte. Acı-tatlı, hastalık-sağlık, doğum-ölüm, 31 Aralık ve 1 Ocak gibi gerçek ve olağan. Bizlere düşen, birkaç gün sonra buluşacağımız 2025 numaralı hayat ağacımızı umutla sulayıp, emekle yeşertmek olmalı.

...

Burada izninizle, çocukluğumda yeni yıla girerken evimizde nasıl bir atmosfer olduğunu anlatmak istiyorum sizlere. Günümüzde sosyal aktiveleri sınırsız olan çocuklar gibi değildi bizim çocukluğumuz. Dolayısıyla yaklaşan yılbaşı geceleri hayatımıza farklı bir heyecan da katardı.

TRT, sıradanlığından çıkıp, o günlerin vazgeçilmez skeçlerini sergileyen Levent Kırca ve ekibini, ya da Kaynanalar dizisindeki Nuri Kantar ve ailesinin o geceye mahsus parodilerini evimize taşırdı.

O zamanlarda sevdiğimiz arabesk müziği sanatçılarını sadece yeni yıla girerken izleyebiliyorduk. Saat on iki olduğunda ekrana çıkar, en popüler şarkılarını sevenleriyle buluştururlardı.

İklimler de olması gerektiği gibiydi, yani yılbaşı gecelerinde yağan kar da ruhumuza hitap eder, yüreklerimiz de çocuksu bir sevinçle dolar taşardı. İç Anadolunun soğuk ikliminde gürül gürül yanan sobamızın üzerinde kaynayan çaydanlıklar da ıslık çalarak o atmosfere eşlik ediyor hissine kapılırdım.

Babamın itina ile çizerek sobanın üzerine dizdiği kestanelerden hangisinin daha önce kabuğundan ayrılacağını izlemek de mutluluğun resmiydi sanki.

Ailecek oturduğumuz sofralarımızda kuzenler ve komşularımız da olurdu. İmkanlar ölçüsünde hazırlanan yemekler yenir, çaylar bir an önce içilirdi ki, tombala faslı başlayabilsin.

O kahverengi küçük ve sevimli tombala taşlarıyla renkli kağıtlar, özel dikilmiş bez torbasında beklerdi.

Söz gelimi 10 kişilik bir tombala oynuyorsak her rakamdan bir tane olduğundan, yediğimiz mandalinaların kabukları imdada yetişirdi. Bu portakal ve mandalina kabukları sobamızın üzerinde doğal parfüm görevini de görürlerdi. Fazla yakmamak kaydıyla tabi.

Tombala sayılarını çeken aile büyüğünün de esprili sayılara gelmesini dört gözle beklerdik.

“88 kaynanamın gözlükleri, 66 babamın bıyıkları yolda kaldı” gibi tekerlemelerin çok mutlu ettiği çocuklardık. Bu sayılar ne zaman çıksa basardık kahkahayı.

Tombala oynarken ağırlaşan göz kapaklarımızla sayılara dikkat etmeye çalışırken “birinci çinko! İkinci Çinkooo” sesiyle kendimize gelir az sonra “tombalaaa” diyen olmayı düşünsek de yaşça büyük olanların kazanmasıyla oyun biterdi. Bizler uyuklarken kaçırdığımız sayılardan dolayı kazanamazdık.

Sizlere çok ilginç gelebilir ama o zamanlarda muz günümüzdeki kadar üretilmediğinden olsa gerek, evlerimize nadiren giren bir meyveydi. Yılbaşı gecelerinde diğer meyvelerin yanında yerini alırdı.

Ne güzelmiş o günler, küçük şeylerden büyük mutlulukların çıkarıldığı Anadolu şehrindeki sıcacık yuvalar. O günlerde hayat daha bir telaşsız ve dingin miydi ne?

Randevu alınmadan gelinen misafirliklerde umduğunun değil de bulduğunun yendiği doğal sofralar... Giyeceklerimizden ilaçlarımıza, okul kitaplarımıza kadar paylaştığımız arkadaşlıklar...

Her şeyi eksik olsa bile yürekleri tastamam olan insanların yaşadığı o eskiyen ve sararmış takvim yapraklarında kalan yıllar. Düğünler, bayramlar ve yılbaşlarında buluşulan o sıcacık evler. O zamanlar pek farkına varmasak da mutlu olmak için bahanelerin bolca bulunduğu güzel zaman dilimleriymiş.

...

“İyi ki” diyerek hatırladığım o güzellikler hafızamın en değerli köşelerine kurulmuşlar. O “iyi ki” dediklerim, sizlerle paylaşmam ve bu satırlara aktarmam için bekliyorlardı belki de.

Aynı duyguları yaşayanların derin bir iç çekişiyle, buruk bir tebessümle okuyacaklarına inandığım bu satırlarımı günümüz insanlarına da yansıtmak istedim.

Acısıyla, tatlısıyla geçen 2024’ün son dilimlerindeyiz. Hafızalarımızda kalan, yüreğimizde derin yaralar açan neler yaşandıysa biten seneyle beraber son bulsun. Çocuk ve kadın istismarları ve cinayetleri bir daha yaşanmasın.

Sadece bize aitmişçesine hoyratça kullandığımız dünyamızda hayvanların da yerlerinin ve haklarının olduğunun bilinciyle hareket etmek ne güzel olurdu değil mi?

Gelecek yılımızın geçen yıllarımızdan daha güzel ve sağlıklı geçmesi, dünya barışıyla birlikte akan gözyaşları ve kanların durması ümidiyle iyi seneler efendim.

Kadriye Başkaya Kurtuluş

25 Aralık 2024

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.