Çekmeköy Haber
2025-01-08 12:06:05

Yazmak

Kadriye Başkaya Kurtuluş

08 Ocak 2025, 12:06

Son zamanlarda gittikçe artan uykusuzluk hayat kalitesini düşürmüştü. Bu gece de uyku girmiyordu gözlerine. Eşini rahatsız etme endişesiyle usulca kalktı yatağından, “birazdan sabah olacak, ya şu an hastanede olsaydın, uykusuzluğunun sebebinin hastalık olmadığına şükret, evinde olmanın keyfini çıkar, güzel bir çay demle kitap okurken kendini şımart hadi” dedi. Yine bir çıkış yolu bulmuştu ama kafası çok doluydu.

Aynaya baktığında, omuzlarının hafiften çöktüğünü ve yüzündeki sert çizgilerin derinleştiğini farketti. Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen gülecek bir şeyler bulduğundan olsa gerek, gözlerinin yanlarındaki kazayakları da yerlerini almıştı.

Oldum olası sunilikten hoşlanmazdı. Birkaç ay sonra yinelenmesi gereken estetik bakımlar yerine kendisiyle barışık olup, doğallığı tercih ediyordu. Şakaklarına misafir geldiğini düşündüğü aklar iyiden iyiye kalmaya, hatta istedikleri alanlara yerleşmeye başlayalı da çok olmuştu. Böyle de fena olmadığını düşünerek kendini iyi hissetti.

Güneşin doğuşunu da izlemek düşüncesiyle pencerenin yanındaki sallanan koltuğa oturdu. Çayının yanına birkaç tane de bisküvi koydu, biraz içi kıyılmıştı. Kitabına kaldığı sayfadan devam etmeye çalışıyordu, beynindeki düşünceler birbirini kovalıyorken aynı satırları birkaç kere okuduğunu fark ettiğinde kitabı da bırakıverdi.

Düşüncelere daldı. Yaklaşık yirmi yıl öncesinde bir derginin açtığı yarışmaya katılmıştı. Yarışma konusu bir fotoğraf karesiydi, bu fotoğrafın yorumlarını yazıya aktarmaları isteniyordu. İçinden geldiği gibi yorumladığı düşünceleri kaleminden kağıda dökülmüştü. Verilen adrese gönderdiği yazısından pek ümitli olmasa da bir yarışmaya katılması bile mutlu etmişti, bu duygu bile çok güzeldi.

Okumayı çok seviyordu duygu birikimleri yazıya da dökülmeye de başlamıştı. Hayatın iniş ve çıkışlarında sırdaşı, yoldaşı sığınak limanıydı.

Yaklaşık bir ay kadar sonra, alışverişten döndüğünde kapıda irice bir zarf gördü. Adının yazılı olduğu zarfı merakla alarak evine girdiğinde, komşuya giden kayınvalidesinin de geldiğini gördü. Zarfı heyecanla açtığında hafif bir çığlık attı.

-“Anne bir yarışmaya katılmıştım ya hani, kazanmışım, bak bu dergide de yayınlanmış adım da yazıyor” dedi, tarifsiz duygular içindeydi. Son bir gayretle kazandığı ödülden de bahsetti ama nafile, hiçbir tepki yoktu.

Kayınvalidesinin ellerini koltuklarının altına almış bir vaziyette buz gibi ses tonuyla söyledikleri tüm sevincini bitirivermişti.

-“Zobayı niye yakmadın gelin?” O zamanlarda doğalgaz henüz gelmemişti. İlkbahar aylarında sadece sabah ve akşamları yakıyorlardı sobayı. Duyduklarına inanamadı, sevincine ortak olması bir yana tebrik bile etmemişti.

Az önce yaşadığı tarifsiz mutluluk, aynı tarifsizlikle hayal kırıklığına dönmüştü. O günden sonra çok uzun bir süre hiçbir şey yazmadı.

En yakınındakilerden başlayarak herkes ufak denemelerle test edip çözmüştü onu, tahammül gücünün fazlalığını biliyorlardı. Açıkça söylemek gerekirse, herkese kolay lokma geldiğinin de farkındaydı.

Baş yarığı fes içinde, kol kırığı yen içinde felsefesiyle yetişmişlerdi. Oysa ne kadar da yanlışmış bu öğretiler, “alma-verme dengesi diye bir kavramın varlığından annemin de haberi olsaydı keşke” dedi soğuyan çayını yudumlarken.

İyi bir evlat, gelin, eş, anne... Kısacası iyi bir insan olma rollerini yüklendiğinin ve mümkün olduğunca da başardığının farkındaydı. Hayat yolunda ilerlerken kendini hiç düşünmemişti, acıydı ama gerçekti. Bunu anladığından beri de huzursuzluğu ve devamında da uykusuzluğu artmıştı. Deli gibi çözüm yolları arıyordu.

Hayatında ilk defa kendisi için bir şeyler yapmak istiyordu. Eşi ve çocukları için değil sadece kendisi için bir şeyler yapmalıydı. Bu tarifi zor duyguyu başarmak istiyordu. Daha sonraları “keşke” dememek için bir yerden başlamaya karar verdi.

Aslında kendini, kendisine ispatlamak istiyordu. Başarmayı görmeli, en azından denemeliydi.

Şimdiye kadar karşılaştığı her zorlukta bir çıkış yolu bulmuştu, yine bulabilirdi. Bir zamanlar kendini çok iyi hissettiren yazmak duygusu yüreğinin bir köşesinde yine alevlenmişti.

Acaba geç mi kaldım diye düşündüğünde ise “TOLSTOY’UN BİSİKLETİ” kavramı ona ışık tutuyor, yüreklendiriyordu. “Tolstoy bisiklete binmeyi 67 yaşında öğrenmiş. Hedefe ulaşmak için asla geç değildir” mesajı onun için iletilmişti sanki.

Harekete geçmezse asla ilerleyemeyeceğini de biliyordu. Yerinde sayarken yaşayabileceği pişmanlıkları düşünmek bile istemedi. Kağıda döktüğü tüm duyguları kendisinden bir parça gibi olmuşlardı, kıymetlileriydi.

Yazılarıyla anlaşılan, iletişim kurulan saygı ve sevgi duyulan biri olarak, ardında hoş bir seda bırakmalıydı.

Derin bir nefes alarak koltukta hafifçe sallanırken, içini derin bir huzur kapladı. Bu duygularına eşlik edercesine şakımaya başlayan kuşlar da onu tebrik ediyorlardı adeta.

Seher yeli de usulca eserek karanlığın perdesini aydınlığa doğru aralıyorken, kaldığı yerden yola devam edeceğini bilmenin huzurunu yaşıyordu.

Kadriye Başkaya Kurtuluş

 9 Eylül 2024

Yorumlar (3)

Sevinç 1 Hafta Önce

Rafet ÖZDEMİR 1 Hafta Önce

Hikayenizi sevdim.Sait Faik'in bir hikayesinde söylediği bir sözü hiç unutmam:Yazmasaydım delirecektim. Yazmak güzel, hikayesi de güzel.

Guray 1 Hafta Önce

Evet kendiniz için biseyler yapın, devam edin

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.