Kanal 7, 1994’te, merhum Necmettin Erbakan’ın talimatıyla kuruldu. Kuruluş aşamasındaki maddi gereksinimin büyük bölümü Avrupa’daki Milli Görüş Teşkilatları aracılığıyla toplanan bağışlardan sağlandı.
Bir televizyon kanalı kurma fikrinin temelinde, iktidara ulaşmak için sadece parti çalışmalarının yeterli olamayacağı, bu hedefe ulaşmak için başta görsel medya olmak üzere tüm güç kaynaklarından azami verimle yararlanılması gerektiği gerçeği yatmaktaydı.
Bu bağlamda Kanal 7, bir yandan hitap ettiği kesimin arzu ettiği yayınları yaptı bir yandan da bu kesim adına medya/siyaset değerleri üretti, bu değerler eliyle etkin siyasal propaganda faaliyeti yürüttü.
Ahmet Hakan, Zahid Akman, Akif Beki, Ahmet Tezcan, Erhan Çelik, Hülya Seloni gibi isimler Kanal 7’de yaptıkları programlarla kamuoyu tarafından tanındılar. (Hatta şimdilerde Gençlik ve Spor Bakanı olan Suat Kılıç dahi iki yıl Kanal 7 bünyesinde program yapmıştı.)
Son yıllarda, Kanal 7’ye eklenen iktidar yanlısı yeni tv kanallarında da değer üretme çalışması sürüyor. Hemen her gün bu ekranlarda yeni isimlerin yer aldığını ve bu isimler eliyle siyasal propaganda yapıldığını gözlemliyoruz. Böylece, hem kamuoyuna yeni isimler tanıtılıyor, bu isimlerin tecrübe ve popülerlik kazanması sağlanıyor, hem de iktidarın çok sayıda ‘’aydın’’ (tırnak içinde aydın) kişi tarafından desteklendiği yönünde toplumsal bir algı oluşturuluyor.
Propaganda halkası genişletildikçe, ikna edilen insan sayısı da artıyor. Zira her farklı isim, daha önce ikna edilememiş izleyiciler (seçmenler) üzerinde olumlu etki doğurabiliyor.
Bu stratejinin dikkate alınması ve siyasal propaganda halkasının genişletilerek, yeni değerler oluşturmak yönünde adımlar atılması, iktidarı hedefleyen tüm siyasal kesimler için önemlidir diye düşünüyorum.
CUMA VAAZI
Bir Cuma günü de vaazda, Hayme Ana’yı, Şeyh Edebalı’yı, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Hoca Ahmet Yesevi’yi anlatsanız ne güzel olur hocalar!...
Anadolu’ya Müslüman Türk’ün damgasını vuran Horasan Erenleri’ni anlatsanız ne güzel olur hocalar!…
Balkanlar’daki, Türkistan’daki, Kırım’daki, Kerkük’teki Türk-İslam eserlerini, oradaki soydaşlarımızın, dindaşlarımızın halini ahvalini anlatsanız ne güzel olur hocalar!...
Zemzem suyunu, hurmayı, çölleri, develeri, kervanları anlattığınızın kırkta biri kadar Medine Müdafii Kahraman Fahrettin Paşa’nın peygamber aşkını anlatsanız ne güzel olur hocalar!...
Velhasıl artık biraz Türk’ün İslam’a bakışını, yorumlayışını, saygısını, vefasını, fedakarlığını anlatsanız ne olur hocalar, ne olur?
OLİMPİYAT
Tanıtım filminizde ve sunum heyetinizde yıllardır savunuculuğunu yaptığınızı söylediğiniz bir tane başörtülü hanım kardeşimiz olsaydı;
Kendinizi ve adaylık sürecinizi ölçüsüz şekilde övmek yerine spor ve yarışma ruhunu öne çıkarsaydınız,
Sorulan tüm sorulara ‘’başta sayın başbakanımızın liderliğinde…’’’ kalıbıyla cevap vermeseydiniz,
İstanbul kazandığı takdirde ‘’bu başarı herkesin’’ diyeceğinize, bu işi siyasi bir şova dönüştürmeyeceğinize, başarıyı paylaşacağınıza dair insanlara biraz olsun güven verseydiniz,
Ve en nihayetinde, kaybedince ‘’kına’’ paçozluğu yapmasaydınız,
Herkes üzülürdü.
Oysa herkes üzülmedi. Sevinenler bile oldu ne yazık ki!
Kusura bakmayın ama memleketi bu hale siz getirdiniz.
Oy uğruna karpuz gibi ikiye bölmeden önce düşünecektiniz bu günleri!
SELAM DOĞRU YOLDA GİDENLEREDİR.