Bu Ramazan’da da iftar-sahur programları benzer sorularla başladı:
‘’Oruçluyken sigara içilir mi?’’ , ‘’ sakız çiğnemek orucu bozar mı?’’ , ‘’kulağa su kaçarsa oruç da kaçar mı?’’ türünde sorular, önce altyazı olarak geçiyor, az sonra da hoca efendiler tarafından cevaplandırılıyor.
İki ihtimal var.
İlki; bu vb. sorular gerçekten soruluyor.
İlk ihtimalin hüzün verici varlığından yola çıkan sevgili dostum Ercüment Yahnici’nin yorumu şuydu: ‘’Mert bir hoca çıkıp da, oruç size farz değil diyecek ama nerde?’’
Ercüment haksız sayılmaz zira bir kimsenin, İslam esaslarına uyması için mükellef olması gerekmektedir. Bu sorumluluk Müslüman olmak, yani şahadeti söylemek, akıllı olmak ve büluğ çağına ermekle gerçekleşir. Ercüment, ‘’bu soruları muhtemelen mükellef olmayan kimseler sormaktadır, o yüzden de oruç tutmaları zaten gerekmemektedir’’ diye düşünmüş olabilir.
İkinci ihtimal şu: Bu sorular aslında sorulmuyor.
Peki sorulmuyorsa neden soruluyormuş gibi yapılıyor? Onu da şöyle izah etmeye çalışalım:
‘’Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’’ adlı eserinde Max Weber, bir ekonomik eylemin ‘’kapitalist’’ olup olmadığını şöyle anlayabiliriz diyor:
‘’Değiş tokuş fiyatlarını sömürerek kazanç elde etme üzerine kurulu yani (resmi) barışçıl kazanç fırsatları üzerine kurulu bir eylem olması…’’
Weber, kapitalist ruhun savaşması gereken birincil düşmanı ise şöyle tarifliyor:
‘’Bir yaşam biçimi olarak ve bir ‘’ahlak’’ görünümü altında ortaya çıkan ‘’kapitalist ruh’’ un savaşması gereken birincil düşman, geleneksellik olarak adlandırılabilecek her çeşit duygu ve davranıştır!’’
İşte, Weber’in çerçevesini çizdiği bu ruh, Weber’den 100 yıl sonra bugün tamamen vahşileşti, ipinden kazığından koptu ve din, kural, estetik tanımayan bir hal aldı. Varsa kar, yoksa kar!
Her alanı sömürülecek, kar elde edilecek bir sektöre dönüştüren vahşi ruh, Ramazan’ı da sömürüyor.
Manevi kar ayı olan Ramazan’ı sadece maddi kar elde edilecek bir aya dönüştürmek istiyor.
İftar-sahur ağlayan hocalarıyla, halkın dikkatini bu programlara çekmek için ‘’sorulmuş gibi’’ gösterdiği seviyesiz sorularıyla, sözde dini kitap satışlarıyla, arabesk ilahileriyle ve sair tüm kar aracına dönüştürdüğü değerlerle (!) bunu yapıyor.
Ve bunu yaparken maneviyatı umursamıyor, estetiği yok sayıyor. Zira düşük maliyet daha çok kar getiriyor.
Geçmişin ihtişamlı Ramazanları ile günümüzün yeme-içme-kar etme merkezli Ramazanları arasındaki fark işte bu gözü kör olası vahşi ruhun eseri!
Bunlara alet olan ve İslam’ı estetikten, nezaketten, incelikten uzak bir alışkanlıklar rejimine dönüştürmeye çalışan hoca takımına ve ilahilerine karşı bizim kalemimiz yeterli gelmez diye Nihat Genç’ten yardım alıyoruz.
Bakın Nihat Genç, kendi üslubu içerisinde acı ama gerçek olanı nasıl ifade ediyor:
‘’İslamcı denilen site ve Tv’lerde söylenen arabesk ilahileri dinleyin, aynısını göreceksiniz, muhteşem dini müzik kültümüzle hiçbir alakası yok, içinde inleyen, sızlayan arabesk nağmelerle dolu Allah, Muhammed lafı geçiyor bu kadar. Vasat dahi değil, utanılacak çürük kokan ve tarihimizde bir benzeri asla olmayan zavallı ilahiler, hayvanlar bile bu kadar kötü müzik yapamaz!’’