Beklide hayatın gerçekliliğinin tamda göbeğidir bu kavram.
Geliş ve gidişler. Kesintisiz ve sürekli. Her an ve her konuda.
Gelişler mutluluk getirdiği kadar gidişlerde bir o kadar hüzün ile beslenir.
Doğum gibi. Gelişine mutlu olduğundaki gözyaşı gidişte aynı yaşlara bırakır farklı duyguların eşliğinde.
Sevdiğin bir dost gelir gidişi hüzün getirir. Her ne kadar lale soğanı gibi ekilsede dostluklar.
Sevdiğin gelir giderken hüzün ile uğurlarsın.
Evladın gelir sevinir yolcu ederken belki bir daha dersin.
İlerleyen yaşlarda beklenilen gidişler o gelişlerin değerini bir kat daha arttırır.
Belki bir başkası olmayacak gelişinin, son gidişi gibi.
Son gelişler yaklaştıkça yeni gelişlerde artar hayatta.
Ama onlarında gidişleri eksik kalmayacak fani dünyada.
Tıpkı doğum gerçeği olan sıfır noktasının ölüm gerçeği olan zirvesi gibi.
Bize öğrettiği her gelişin bir gidişi olacağı gibi.
Her ne kadarda anlamak istemesek de.
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.” dizeleri gidişlerin vaktinin ne zaman olacağının bir iz düşümü olsa da zamansız gidişlerin beklide bir habercisi niteliğindedir.
Gidişlerin arkasında hüzünlerin, hasretlerin doğuşu gibi.
Oda bir geliş değil mi?
Hasretin gelişi.
Özlem, hasret gibi büyür gelenler.
Tıpkı çocuk ve torunlarımız gibi.
Ama bir fark ile eşzamanlı büyür hasret ve özlemler tıpkı çocuklar gibi.
Baktığında onlara ne kadarda büyümüş dersin “hasretim”.
İşte tamda bu noktada başlar, senin gidişlerin.
Az önce o baktıklarına bıraktığın gidişin ile.
Sevgi Eylem Gerektirir,
NOT: Pazar günü her nerede olursa olsun unutmayın gelişlerin en güzel olanı, Anne’yi.
İsmail SANLAV